Avrupa''daki "kimsesiz" Türkler!...

1970 yýlýnda ne umutlarla gitmiþtim Paris''e..
Son KARAOÐLAN filmini Mýsýr ve Lübnan''ýn en güçlü film yapýmcýlarýyla ortak yapmýþ, iyi para kazanmýþtým Türkiye''de. Araplar da pek sevmiþti bu ortaklýðý. Beyrut''ta beni bir zamanlarýn ünlü jönprömiyesi, diyelim Ediz HUN''u, sonralarý da diyelim Cüneyt GüKüER''i, Mýsýrlý yýldýz Yusuf VEHBÝ ile tanýþtýrmýþlardý. Arap dünyasýnýn "efsane star"ý, benim Macar asýllý aktör Paul JAVOR''u tanýmama çok þaþýrmýþ:

- Yahu bu yaþtaki sen onu nasýl tanýyabilirsin? demiþti.
Türk-Arap ortak film yapýmý iyi para kazandýrýyordu amma, yaptýðýmýz film "arabýn yalellisi" olmaktan kurtulamýyordu. þarkýsýz film yapmýyorlardý, bir þarký da baþladý mý bitmiyordu.

Yusuf VEHBÝ''nin elime sýkýþtýrdýðý senaryo eski bir gangsterle (mafya babasý ) düzgün oðlunun dramýný anlatýyordu. Büyük parayý ünlü Arap yapýmcý FAWAZ BROS (biraderler) koyacaktý. Amma, "þeyhin Kýzý SAMARA" filminden, ön planda KARAOÐLAN olmasýna raðmen öyle gýcýk kapmýþtým ki, senaryoyu okumadýmdý bile...

"Asýlacaksan Ýngiliz ipiyle asýl" diye bir laf vardýr ya, onun gibi ben de "Ortak film yapacaksan Fransýz''la yap" dedimdi ve Paris''e bu amaçla gittimdi.
Giderken, "Yahu, bakarsýn, severler, yayýnlarlar" diye KARAOÐLAN''ýn Maceralarý''ný da yanýmda götürmüþtüm.. Biz ünlü romancý George SÝMENON''un oðlu Marc''la, Fransýz''larýn en çok okunan resimli romaný BLUEBERRY''yi ürgüp''te nasýl çekeceðimizi konuþurken, KARAOÐLAN''ý kapýsýný týklattýðýmýz üçüncü yayýnevi alývermiþti. KARAOÐLAN "KEBÝR" adýyla yayýnlanmaya baþlamýþtý bile amma, bizim "spagetti western" gibi, ürgüp''te çekeceðimiz, baþrolünü Cüneyt ARKIN''ýn oynayacaðý "lahmacun western" filmimiz, Marc SÝMENON''un salaklýðý yüzünden suya düþünce, bana KEBÝR''in yanýsýra bir de western türü resimli-roman yapýp yapamayacaðým sorulunca:

- Niye olmasýn dedimdi. Bizim iþimiz bu.
- Amma, dedilerdi, bir öykü yazarý bulmamýz gerekiyor.
- Yazarým be kardeþim, dedimdi.

üokbilmiþ Fransýz''larýn þaþkýn bakýþlarý arasýnda baþladýðým adý önce RÝNGO sonralarý SONY olan bizim kovboy dizimiz tam bir buçuk yýl sürdüydü. üzellikle Fas, Tunus, Cezayir''de çok istenen KEBÝR''i ayda birden, ayda ikiye çýkarýnca, yeni maceralar çizmek için SONY býrakýlmak zorunda kalýndýydý.

Bir süre sonra Fransa''yla Cezayir''in arasý açýldý. Solcu devrimci lider BUMEDYEN, -ATATüRK''ün izinden gelen bütün ezilmiþ ülkeler gibi- sömürgeci Fransa''ya kafa tutup "Senden hiç bir þey almýyorum" deyince kurunun yanýnda bizim yaþ KEBÝR de yanmýþtý.
Tam o sýrada GüNEþ gazetesi, çaðýrýnca Paris''in "aydýnlar, sanatçýlar mahallesi" Montparnasse''daki (Modigliani''nin karnýný doyurmak için elinde tablolarla dolaþtýðý bulvar) atölyemi iki Türk kýzýna "hayrýmýza" devredip Ýstanbul''a geldimdi. Astronomik aylýklar, altýmýza Buick Skaylark otomobiller, film yapmak vaadleri derken saltanatýmýz ancak bir yýl sürdü. Beni çaðýranlar iflas etti...

Yeniden Paris, yeniden Avrupa.. Ve en önemlisi bu kez "ilk hedef: Avrupa''daki Türkler.. Türk gençliði ve onlarýný tarihlerini bilmeleri, Türklüðü öðrenmeleri konusunda yayýnlar yapmak!.." dedim...

Amma... "Heyhat"... Frankfurt''ta, Köln''d, Münih''te, son model Mercedes''lerde gerine gerine dolaþan, paraya para demeyen onca Türk(!) içinde, bana arka çýkacak, destek verecek, Türk''e "TüRK"ü anlatmama yardýmcý olacak bir Allah''ýn kuluna rastlamadým...

Bu yazýnýn içinde gördüðünüz lokanta ilaný iþte bu ilgisizliðin ürünü. Bir Türk(!) lokanta açmýþ adýný daha çekici(!) olsun diye (Constantinople) koymuþ. Hayrýný görün beyler.!..

Suat YALAZ