Gösterilen sonuçlar: 1 ile 4 ve 4

Konu: Bu onun ilk şantajı değil

  1. #1
    bozok
    Guest

    Bu onun ilk şantajı değil

    Erdoğan’ın bu ilk şantajı değil



    09.09.2008 / gazetevatan.com

    Ne zaman AKP’den yolsuzluk haberi gelse, Erdoğan ‘Haberleri kesin yoksa başınıza gelecekler var’ mesajı veriyor. Deniz Feneri öncesinde Unakıtan ve İSMEK skandallarında olduğu gibi... Radikal Gazetesi, Erdoğan'ın çıkışlarını derledi...

    “Medya bu konuda kendini fazla yormasın. Medyanın ileri gelenleri de, köşe yazarları da kendilerini yormasın. Attıkları birçok iftiranın yalan olduğu ortaya çıkıyor. Ve bunun bir şeyler karşılığında olduğunun farkındayız.” (1 Mart 2006)

    “Kendi menfaatlerinizin, gayrimeşru menfaatlerinizin önü kesildi diye bu haberleri yaptığınızı millete anlatacağım. Hangi talebiniz geri çevrildi diye bu haberleri yapıyorsunuz? Bunlar çıkacak meydana.” (1 Temmuz 2006)

    “AK Parti, alışılmış partilerden biri değil. Tayyip Erdoğan da bu alışılmış başbakanlardan biri değil. Onlar Aydın Doğan ile pazarlığa oturmuş olabilirler ama Tayyip Erdoğan’ı pazarlığa oturtamadığın için bu çılgınlıkları yapıyorsun ve bütün kampanyaların arkasında olan gerçek bu.” (6 Eylül 2008)

    Farklı tarihlerde ama aynı içerikte olan bu cümleler, Başbakan Tayyip Erdoğan’a ait. Erdoğan’ın öfkesini kontrol edemeden, medyaya ve özelde de Doğan Grubu’na karşı ‘haberleri kesin, yoksa başınıza gelecekler var’ şantajına başvurduğu her dönemin ilginç bir ortak noktası var. Erdoğan ne zaman medyaya şantaja başvursa, mutlaka öncesinde ya AKP’li bir bakan, belediye yolsuzluğa bulaşmış oluyor ya da AKP’ye yakın Albayraklar ya da Kanal 7 çevresi ihya edilirken açık verilmiş oluyor.

    UNAKITAN’IN YUMURTASI

    2006 yılının şubat ayında Başbakan Erdoğan’ın “Kemal abi” diye hitap ettiği Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın yumurtacılık yapan oğlunun ithal ettiği mısırlarla ilgili usulsüzlük gündeme geldi. CHP’nin Unakıtan hakkında gensoru vermesine de neden olan kayırmacılık şöyleydi:

    Abdullah Unakıtan’ın 4 Ağustos 2003’te tavuklarına yedirmek için 4 bin ton mısır ithal etmesinden tam dört gün sonra vergi oranı yüzde 20’den yüzde 70’e çıkarılarak 366 milyar YTL haksız avantaj sağlanmıştı. Yine hükümet sıvı yumurtada, KDV’yi 18’den yüzde 8’e düşürerek ek bir avantaj vermişti. Unakıtan’a avantajlar bununla sınırlı kalmamış, şirkete 2.6 milyon YTL KDV istisnalı teşvik verilmişti.

    1 MART 2006 üFKESİ

    Unakıtan ailesiyle ilgili bu iddialar, Maliye Bakanı tarafından “Mısırlar tavuklar için ithal edildi?” diye geçiştirilirken, asıl tepki Başbakan Erdoğan’dan geldi. Erdoğan 1 Mart 2006’da doğrudan medyayı hedef aldı:

    “Kemal bey gerekli cevabı vermiştir. Ben de gerekli cevapları vermişimdir. Bakın çok açık ve net bir şey daha söylüyorum. şunu bilmeniz lazım AK Parti iktidarı kendi kararını kendisi verir. Biz ne zaman nasıl adım atacağımızı biliriz. Medya bu konuda kendini fazla yormasın. Medyanın ileri gelenleri de kendilerini yormasın. Köşe yazarları da kendilerini yormasın. Attıkları birçok iftiranın yalan olduğu ortaya çıkıyor. Ve bunun bir şeyler karşılığında olduğunun biz farkındayız.”

    Erdoğan’ın basına yönelik bir diğer tehdidi, 22 Haziran 2006’da Radikal Gazetesi’nin İstanbul Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları (İSMEK) ihalesinin ‘adrese teslim’ yapıldığını ortaya çıkarmasıyla yaşandı. İSMEK için açılan milyonlarca YTL tutarındaki ihale öyle şartlar içeriyordu ki, adeta kazanacak şirket tarif edilmişti. şartnameye göre, ihaleyi kazanacak şirketin 2 bin 421 personeli, 11 binek otosu, bir kamyoneti, 100 bilgisayarı, 50 ütüsü, 50 ütü masası, 4 bin 400 masa ve sandalyesi, 50 saç kurutma makinesi ve 2 bin metre tül perdesi bulunmalıydı. Bu şartları haiz olan ise Atlas Pazarlama ve Merkez Medya adlı şirketlerin kurmuş olduğu ortaklıktan başkası değildi. Dolayısıyla bu ortaklık, 29 milyon YTL+KDV tutarındaki ihaleyi de kazanmıştı. Ortakları AKP ve Erdoğan’a yakın isimlerdi. şirketin ortakları arasında RTüK Başkanı ve eski Kanal 7 yöneticisi Zahid Akman, Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa üelik, Kanal 7 Reklam ve Mali İşler Müdürü İsmail Karahan ve Numan Usta gibi isimler vardı. Haberin ardından AKP’den Radikal’e sert tepkiler geldi.



    1 TEMMUZ 2006 üFKESİ

    İSMEK’teki skandalın yazılmasına en çok öfkelenen yine Erdoğan oldu. 1 Temmuz 2006’da Kastamonu’da yine şantaja başvurdu:

    “Hortumcular rahatsız oldukları için feryat ediyorlar. Hani bazı gazetelerden haberler duyuyorsunuz ya. Bu haberleri yapan gazetelere tekrar hatırlatıyorum: Bu haberleri yapmanızın gerçek sebebini açıklayacağım günler yaklaşıyor. Bunu açıklayacağım. (...) Kendi menfaatlerinizin, gayrimeşru menfaatlerinizin önü kesildi diye bu haberleri yaptığınızı millete anlatacağım. Hangi dosya, hangi talebiniz geri çevrildi diye bu haberleri yapıyorsunuz? Bunlar çıkacak meydana.”

    FENER’DEKİ KARANLIK

    Deniz Feneri davasında da AKP’ye yakınlığıyla bilinen Kanal 7 yöneticeleri, Albayraklar ve Beyaz Holding yöneticileri hakkında soruşturmanın sürmesi medyada haber olunca Erdoğan yine öfkelendi. Erdoğan’ı öfkelendiren üç gelişme daha vardı. AKP Genel Başkan Yardımcısı şaban Dişli’nin Silivri’de bir araziyle ilgili iş takibi için 1 milyon dolarlık bir anlaşma yaptığı belgesiyle açığa çıkmış, Batman’da AKP il başkanı aranır duruma düşmüş, Gaziantep’te partisine yakın bir işadamının 14 milyon YTL’ye aldığı bir arsayı 87 milyona sattıktan bir ay sonra söz konusu arsada imar değişikliğine gitme girişimleri açığa çıkmıştı. Hepsi de iktidara yakın medyanın dışındaki gazete ve televizyonlarca duyurulmuştu.

    EYLüL 2008 üFKESİ

    Yolsuzlukların haber yapılması, Başbakan Erdoğan’ın 5 ve 6 Eylül 2008’de partisinin ilçe kongrelerinde öfke patlamasına neden oldu:

    “Bunu Doğan Medya Grubu, yani açık söylüyorum Aydın Doğan grubu üstlenmiş vaziyette. CHP’yle beraber bu kampanyayı sürdürüyor. (...) Sizin bu telaşınız niye? Bu saldırganlığınızın arkasında ne var? Siz asıl onu söyleyin, onu açıklayın. Bunun altında bir şey muhakkak var. Açıklamadığınız bir şey var. Bunu ben biliyorum da siz açıklayın. Açıklayın bunu. Bir hafta süre, önümüzdeki hafta cumartesi-pazar kongreler için gene İstanbul’dayım. Açıkladın açıkladın, açıklamadın ben açıklayacağım.”


    ...

  2. #2
    bozok
    Guest
    Kara kaplı defterdeki sırlar, kirli uzlaşma teklifi ve şantaj!


    Sabahattin üNKİBAR
    sonkibar@gmail.com
    Yazı Tarihi: 09/09/2008



    Ne diyor Tayyip Erdoğan?

    “Bundan böyle gizli saklı yok, kara kaplı defterdeki her şeyi açıklayacağız.”

    Demek ki bugüne kadar gizlenen ve saklanan şeyler vardı?

    Doğan Medya Grubu, Deniz Feneri’ndeki pisliği duyurmasaydı gizlilik ve saklılık devam edecekti!

    Yukarıdaki beyandan çıkan sonuç bu değil midir?

    O zaman nerede kaldı senin tutarlılığın? Bizatihi ettiğin sözlerinden anlaşılıyor ki bazı şeyleri takas yapmak için gizlemiş ve susmuşsun!

    Bir başka şey, sahi Başbakan, Aydın Doğan’ın kendisine ilettiği Hilton’la ilgili talebi bugüne kadar neden açıklamadı?

    üyle ya bu teklif ahlaksız idiyse bunu saklamak niye? Efendim bizimki Peygamber ahlakı, biz ayıpları örteriz diyorsanız o zaman bugün ifşa etmek neden?

    Tayyip bey aynı konuşmasında şöyle bir söz de ediyor:

    “Doğan Medya’da yayınlar devam ederse ben de haftaya kongre için İstanbul’a geldiğimde açıklamalarıma devam ederim.”

    Açıktan Aydın Doğan’a, gazete ve televizyonlarını sustur, yayınları durdur, yoksaaaa.. diye şantaj yapıyor.

    şantaj TCK’ya göre yüz kızartıcı bir suç ve bir yıl hapsi var.

    Hal bu iken Başbakan bunu hiç umursamayıp bu suçu milyonların tanıklığında işliyor ve tehditle adeta kirli uzlaşma teklifinde bulunuyor..

    Demek ki Erdoğan’ın sadaka hortumculuğundan, yani Deniz Feneri’nin yargı önünde olmasından bayağı bir korkusu var.

    Tayyip Erdoğan’ın son konuşmasında tuhafıma giden bir başka değerlendirme de yargıyla ilgili sözleriydi:

    Neymiş efendim yargı kesin karar vermeksizin nasıl infaz yaparmış!

    Vallahi pes...

    Tayyip bey Tayyip bey, sen değil misin Ergenekon olayında aynı şeyi yapan?

    Ergenekonda iddianame bile hazır değilken tutuklu bulunan insanların şeref ve haysiyetleriyle oynanmasına niçin karşı çıkmadın ve dahası ben bu davanın savcısıyım deyip onur cellatlarına neden cesaret verdin?

    Sana bunları yapmak mübah, başkalarına haram öyle mi?

    Hem Doğan Medya Grubu’nun yaptığı yargısız infaz da değil, Alman mahkemesinin iddianamesini duyurmaktır ki, bu medyanın asli görevidir.
    Görüldüğü gibi Tayyip beyin konuşmasını neresinden tutsanız elde kalıyor.

    Bu fotoğraf panik halidir.

    Evet Tayyip Erdoğan, Deniz Feneri’ndeki soygun bağlamında telaştadır ve hedef saptırmak için Aydın Doğan’ı kullanıyor.

    Tekrar edelim bizim konumuz Aydın Doğan değil, Deniz Feneri’ndeki yolsuzluktur ki, böyle bir şeyin olduğunu Alman yargısı iddia ediyor.

    Ayrıca Aydın Doğan eğer bir yanlış yaptı ve suç işlediyse Başbakan’ın yapacağı şey onu ihbar edip savcılığı harekete geçirmek değil midir?

    Yok onu yapmayıp kafaları karıştırmak ve isnat edilen suça örtü çekmek için Aydın Doğan ismi ortaya atılıyorsa bunun adı şark kurnazlığıyla hedef şaşırtmak ya da güncel ifadeyle manipülasyondur.

    Tayyip bey sen bu hikayeleri ve Aydın Doğan’a saldırarak kahraman olma planlarını bırak da kara kaplı defteri açmışken şu Putin ve Berlusconi’nin Ceyhan’da kurulacak olan rafineriyle ne ilgisi var onu açıkla!

    Güneydoğu’da vatan evlatları her gün üçer-beşer toprağa düşerken Türkiye’yi yöneten zat neyle uğraşıyor baksanıza!

  3. #3
    bozok
    Guest
    Büyük şantaj...


    Melih Aşık
    milliyet.com.tr
    09.09.2008


    Başbakan Erdoğan: “Bundan sonra Doğan Grubu yazdıkça, ben de açıklayacağım” diyor...

    Neyi yazdıkça? Tabii hoşuna gitmeyen şeyleri?

    Neyi açıklayacak? Bilmiyoruz...

    Ama yapılan işin adı nedir, onu biliyoruz...

    Tehdit, şantaj, kirli pazarlık...

    Kirli pazarlık üzerinden uzlaşma arayışı...

    Kendilerine yanıt Aydın Doğan tarafından verildi: “Ne biliyorsanız açıklayın, biat beklemeyin...”

    Bizim yaptığımız, Almanya’daki Deniz Feneri davasının iddianamesini parça parça aktarmak ve sorular sormaktan ibaret... Olağan basın görevi...
    Frankfurt Savcılığı’nın iddianamesine göre, Almanya’daki Deniz Feneri ve Euro 7 Gmbh ile Türkiye’deki Deniz Feneri ve Kanal 7 yönetimi arasında çok yönlü parasal ilişkiler vardır. Almanya’da toplanan paralar kuryelerle Türkiye’ye taşınmıştır.

    Türkiye’de adalet yürürlükteyse yapılacak iş, bu organize suç örgütü hakkında soruşturma başlatmaktır.

    Ne var ki bu “dolandırıcı örgüt” iktidarın himayesine alınmış durumdadır...

    Müfettişlerin, savcıların, MASAK’ın, mali polisin eli kolu bağlandığı gibi Başbakan da esip gürleyerek Hilton tartışmalarıyla dikkatleri başka tarafa çekmeye çalışıyor.

    Eğer hakkı çiğnenen biri varsa açıklama gönderir, tekzip yollar, dava açar.

    Belli ki mesele o değil...

    Mesele, ucu iktidara dokunan suçları yazmamızdır...

    Basın özgürlüğü, adalet, demokrasi, anayasal düzen... Başbakan durumu kurtarmak için bütün bu çağdaş değerlere savaş açmıştır.



    Biatçılar sahnede

    Başbakan Erdoğan’ın Doğan Grubu’na savaş açması Karamehmet ve Ciner gruplarında bazılarını pek sevindirdi... Ekranlara fırlayıp Başbakan’ı nasıl da haklı bulduklarını anlatıyorlar. Yalakalık ve biat için iyi fırsat. Bazıları da rakipleri tasfiye edileceği beklentisiyle mutlu olabilir. Biraz akılları varsa... Bunun bir Hilton hesaplaşması değil, basın özgürlüğüne açılan savaş olduğunu fark ederler... Sıranın yakında kendilerine geleceğini de umarız idrak ederler... Tabii eğer yağcılık değil, gazetecilik yapmaya niyetleri varsa...

    ...

  4. #4
    bozok
    Guest
    Vacip oldu


    Oktay EKşİ
    hurriyet.com.tr
    9 Eylül 2008



    EVET, vacip oldu...

    Yoksa yıllardır bu sütunu izleyenler bilirler ki, bu gazete ile başka gazeteler arasındaki tartışmalara da, doğruca bu kuruma yönelik saldırılara da biz yanıt vermeyiz. üünkü kendi işimizin genel kamuoyunu ilgilendiren konuları ele almak olduğunu düşünürüz.

    Ama Başbakan mecbur etti.

    Mecbur etti, çünkü haddini aştı. Tuttu partisinin Güngören ilçe kongresinde konuşurken medya dünyasında -özellikle de Doğan Medya Grubu’nda- köşe yazarlığı yapan herkesi "patron silahşoru" olarak ilan etti.

    Silahşorluk, tetikçilik her ne ise, bize yönelttiği sıfatları bu sütunun yazarı sıfatıyla ben gecikmeden ve aynen Başbakan Tayyip Erdoğan’a iade ediyorum.

    Biz, onun mensubu olduğu "biat kültürü"nden gelmediğimiz için bağımsız düşünürüz, kendi kanaatlerimizi kendi değerlendirmelerimizi okuyucunun önüne koyarız. Bir yazıyı kaleme almak için ne kimseden izin isteriz ne de kimsenin gözünün içine bakarız. Kimseye de silahşorluk yapmayız.

    Ama demokrasinin "d" harfinden habersiz bir kafa -zaten biat kültürü başka bir kafa yapısı oluşturamaz- başkalarını da kendi dünyasındakiler gibi zannettiği için böyle konuşur.

    üok açık olarak görünüyor ki Başbakan Tayyip Erdoğan partisi mensuplarının -birkaç gün önce de yazdık- artık üçerli beşerli örneklerle ortaya çıkan "yolsuzluk" olaylarının yazılmasından -dikkat ediniz olmasından değil, yazılmasından- şikáyetçidir.

    Daha doğrusu tedirgindir. Bir tarihte İsmet İnönü’nün Meclis kürsüsünden Demokrat Partili milletvekillerine söylediği gibi "suçluların telaşı" içindedir. üünkü dini siyasete alet ederek -bu dediğimiz Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla muhkem kaziye (kesin hüküm) haline gelmiş bir gerçektir- koruyabileceğini sandığı iktidarını öncelikle bu yüzden yitirebileceğinin farkındadır.

    Onun da nedeni çok açık:

    Onların yazılması halkın aldatıldığını ortaya koyuyor. Nitekim Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) vatandaşa "dürüst ve şeffaf bir yönetim" vaat ettiği için iktidara geldi.

    Ama bunda samimi olmadığı için, Bülent Ecevit döneminde yolsuzlukları önleme amacıyla hazırlanıp Meclis’ten geçirilmiş olan Kamu İhale Kanunu’nun, önce yürürlüğe girmesini engelledi. Sonra yasada kamu paralarını haksız şekilde AKP’lilerin cebine akıtma olanağı verecek değişiklikler yaptı. Hatta bir, iki değişiklikle de yetinmedi, yasayı tam 15 kere değiştirdi. Nitekim bu konuyla ilgili kurumun başkanı daha geçenlerde, usulsüz yolsuz ihaleler yüzünden şikáyetlerin geçmiş yıllara göre tam 6 misli arttığını açıklamak zorunda kaldı.

    Keza "kamu görevlilerinin mal bildirimini kamuya açık hale getirmeye kararlı oldukları" parti programında yazılı olduğu halde şaban Dişli’nin bile mal bildirimini kamuoyuna açıklattırmadı.

    Başbakan Tayyip Erdoğan sinirlenip bağırarak, birilerini tehdit ederek, hatta "şantaj" anlamına gelen sözler söyleyerek bizleri korkutacağını sanıyorsa haber verelim:

    Kendisinin Kasımpaşa sokaklarında çember çevirdiği tarihlerde biz bu kavgaların içindeydik.

    ...

Benzer Konular

  1. Bahçeli'ye şantaj
    By bozok in forum Siyaset
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 05-14-2011, 03:01 PM
  2. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01-14-2011, 09:19 AM
  3. 'Evetçiler' ve şantaj
    By bozok in forum Siyaset
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08-19-2010, 01:45 PM
  4. Avrupa Birliği, şantaj üstüne şantaj yapıyor
    By bozok in forum AB, Avrupa Birligi ve Türkler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09-02-2009, 10:16 PM
  5. Ateşkes değil ABD ve AB'nin şantajı
    By atoybil in forum Kürtler Türktür: Elenges Aniti ve Alp Urungu bunun Belgesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09-29-2006, 01:13 PM

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  
 
Turan Ordusu
   
Bitkisel Tedavi | Dogal Tedavi | Gazete Haberleri | Sikayet Yolla | Tüketici Haklari | Aloe Vera | Nas?l Zayiflarim | Diyet Liste | Bitkisel Tedavi